2 Nisan 2010 Cuma

taşın belleği: Mardin



Mardin için boşuna "büyülü kent" denilmemiş.. Şehre girdiğiniz anda insanı sarıp sarmalıyor taşın büyüsü.. Adı "eski şehir" olarak geçen kısmı, tamamiyle bir açık hava müzesi görünümünde. "Burası neymiş hadi gezelim" dediğim çoğu yerin biraz yakından baktığımda avlusunda çamaşır asılı olan evler olduğunu görüyorum. Evler birer hazine değerinde. Acaba içinde yaşayan insanlar bunun farkında mıdır diye düşünmeden edemiyorum.. Bunun yanı sıra çoğu eski konak otele çevrilmiş. En güzelleri Erdoba Konakları ve Artuklu Kervansarayı.. Birilerinin bir zamanlar buralarda yaşamış olmasına hayretle bakıyorum. Ferah avlular, taş duvarlar, muhteşem oymalar... Tek dezavantajları çıkmakla bitmeyen merdivenleri... Camiler ve medreseler en göze çarpan yapılar arasında. Ulu Cami ve Melik Mahmut (Bab es Sur) camileri benim favorim.. Medrese denince de akla ilk olarak Kasimiye Medresesi ve Hatuniye (Sitti Radviye) Medresesi geliyor.. Medreselerin mimarisi üç aşağı beş yukarı aynı. Avlularında mutlaka bir havuz bulunuyor. Havuzların yapılış amacında suyun dinlendirici ve serinletici özelliği de önünde bulundurulmuş. Aynı zamanda Hatuniye Medresesi'ndeki havuza akan çeşmenin iki derslik arasına yapılmış olmasındaki amaç ayrı dersliklerden birbirine ses gitmesini önlemek içinmiş. Medreselerin mimarisinde simetri de göze çarpan başka bir detay.. Bunu da, "bu dünyada ne yaparsan ahirette de karşılığını aynı şekilde alacağın anlamına geliyor" şeklinde açıklıyor küçük rehberimiz. Mardin'e turla gitmemiş olmak hiçbirşey kaybettirmiyor. Çünkü adım başı yaşları 12-16 arasında değişen rehberler bulmak mümkün. Düğmesine basılmış gibi anlatmaya başlıyorlar yapıların tarihlerini, hikayelerini..



Mardin'de insanlar saygılı, misafirperver, yemekler güzel, havası temiz.. Güneydoğu'ya ve insanına karşı biraz olsun önyargınız varsa hepsi silinip gidiyor.. Yıllarca o topraklarda terörün kol gezdiğine inanamıyor insan..





Dar sokakların çoğunda "abbara" denilen kemerler var. Abbaralarda ne kışın soğuğu, ne de yazın kavurucu sıcağı hissediliyor..







Mardin'de kapı tokmaklarına özellikle dikkat edin denilir. Gördüğüm en orjinal kapı tokmağı Hatuniye Medresesi'ndeki bu tokmak.. İnce ses çıkaran kapı tokmağı gelenin kadın olduğunu, kalın ses çıkaran tokmak ise kapıyı çalanın erkek olduğunu belirtiyor. Bu tokmakta ise çok zarif bir kadın eli bu ince düşünceyi tamamlıyor..

Elbette anlatılabilecek binlerce detay var Mardin'e dair.. Binlerce yıl, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış.. En güzel eserleri de Artuklular bırakmış ve ardından gelenler de bunu devam ettirmiş.. Halen bu dokuyu bozmamaya çalışıyorlar. Modern çağın gerekliliği sayılabilecek kurumlar, mekanlar da buna uyum sağlamaya çalışmış. Görülebilecek en güzel PTT binası Mardin'de bana sorarsanız. Eski bir konak PTT'ye ev sahipliği yapıyor ve taş işçiliğiyle Telekom yazmışlar mesela.. Yada başka bir binada, küçük bir büfede taş kabartma Algida yazısına da rastlamak mümkün.. Elbette koca bir şehrin, binlerce insanının taş konaklarda yaşaması mümkün değil. Toplu konutlar, yüksek apartmanlar da var ama eski şehrin 15 dakika uzağında yeni şehir denilen yerde. Mardin'e gidildiğinde oraya fazla bulaşmamak gerek. Sadece, kebap ve kaburga dolması yemek için Selim Usta'ya gidip, tekrar taş kokan sokaklara dökmek isabetli olur. Kebap demişken, üzerine mırra yada menengiç kahvesi içmekte fayda var.. İçmeden dönmedim demek için.. Mırra benim damak tadıma pek uymuyor, fazla acı.. Menengiç kahvesi de sütle yapılan bir kahve, bir süre sonra çok fazla süt tadı vermeye başlayıp kahve olmaktan uzaklaştığı için ben pek sevemedim. Kakuleli kahveyi ikisine de değişmem..
Mardin'de beni mutlu eden bir diğer bir şey de kültür-sanat alanındaki zenginlik oldu. Dilek Sabancı Kent Müzesi ve Sanat Galerisi gezilmeye değer.. Eski çağlardan bugüne Mardin'i tanıma şansı veriyor kent müzesi. Sanat galerisinde ise Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun eserlerini görmek beni ziyadesiyle şaşırttı. İstanbul'dan kalkıp Mardin'e gidiyorum ve karşımda en sevdiğim ressamlardan birinin resimleri.. Yakında Picasso'yu da Mardin'e götürürlerse şaşırmam..



Mardin'e kadar gelmişken Midyat'a gitmeden olmaz.. Mardin'den Midyat'a doğru yola çıkıldığında yaklaşık 20dakika sonra Deyrul Zaferan Manastırı'na ulaşıyorsunuz. Zaferan, safran manasına geliyor; civarda çok fazla safran otu yetiştiği için bu ismi almış. Midyat ve çevresi daha çok Süryani halktan oluşuyor. Hatta Midyat Süryaniliğin merkezi olarak kabul ediliyor. Süryani lideri olan metropolit de bu topraklarda bulunuyor. Midyat merkezde de manastırlar ve camileri iç içe görüyorsunuz. Halk da aynı şekilde iç içe.. Aralarında hıristiyan-müslüman gibi bir ayrım yok.. Birbirlerine kız alıp verecek kadar yakınlaşmış mıdırlar onu bilemiyorum fakat medeniyetler buluşması denen şeyi ziyadesiyle gerçekleştirdiklerine inanıyorum yüzyıllardır..
Midyat'ın en göze çarpan binalarından biri olan Devlet Konuk Evi, Sıla'nın çekildiği mekan olarak tanınıyor ve gerçekten çok güzel ve ihtişamlı bir yapı..
Midyat'ın da halkı Mardin gibi çoğunlukla Araplar'dan oluşuyor. Hatta öyle ki yol sorduğumuz çoğu insanla Türkçe anlaşmamız mümkün olmadı. Mardin'de ise Araplar çoğunlukta olmasına rağmen, Türkçeleri oldukça düzgün..



Midyat'tan Hasankeyf'e geçiyoruz. Şimdi tüm buralar sular altında mı kalacak diye hayıflanarak.. Hasankeyf apayrı bir dünya. Dağın üzerinde yer alan binlerce mağara var ve 20 yıl öncesine kadar insanların buralarda yaşadığını öğrendiğimizde çok şaşırıyoruz.Resimde görünen yıkık köprü ise Anadolu'da yapılan ilk köprü olarak biliniyor. Hasankeyf'te de kaymakamlıktan sertifikalı, lise son öğrencisi rehberimiz bize eşlik ediyor. Ders çalışmadığı zamanlarda buraya gelip harçlığını çıkartıyormuş. Tam bir tarih aşığı ve turizm otelcilik okuyup zaten iyi yaptığı rehberlik işine devam etmek istiyormuş..



Hasankeyf tam bir doğa harikası..



Son durağımız Urfa.. Urfa peygamberler diyarı olarak biliniyor. En çok Hz. İbrahim'le anılıyor olsa da Hz. Yakup, Hz. Eyyup, Hz. Yusuf, Hz. Lut, Hz. Elyesa, Hz. Şuayb ve Hz. Musa(a.s)'ın memleketi olduğunu da öğreniyoruz..
Hz. İbrahim'in doğduğu mağara, İbrahim Halilullah Camii, Balıklı Göl ilk akla gelen yerler.. Bolca çarşı var, Kapalıçarşı sevenler Bedesten (Kazzaz) Çarşısı'nı ve Sipahi Han'ı da çok seveceklerdir. Mardin gibi Urfa da tam bir gümüş cenneti.. Bakır ustalarının da hakkını yememek lazım elbette.. Ve tabii ki baharatçılar.. Urfa'ya gidip de pul biber almadan dönmek olmaz, bir de nar ekşisi.. Nar ekşisi şişeleri ise birer tasarım harikası: buralarda marketlerde satılanlar gibi pıt pıt akmıyor, çünkü bolca koymayı seviyorlar salatalara Urfalılar, bizim Kemal Kükrerler gibi aksa kafayı yerler herhalde...
En çok ilgimi çeken şeylerden biri de halkın renkliliği oldu. Kadın-erkek herkes mor baş örtüsü takıyor. Mordan da öte, lila başörtüleri var herkesin. Sıcaktan korunmak için poşu takan doğu insanına alışkındım fakat lila başörtüler -özellikle erkeklerde- beni benden aldı, gerçekten çok eğlenceliler..

Urfa ve Mardin çevresi bu kadarla sınırlı değil tabii ki.. Fakat zamanınız kısıtlıysa bu kadarıyla yetiniyorsunuz ve geri kalanını bir dahaki sefere erteliyorsunuz.. İdeal bir Güneydoğu turu bunlara ilaveten Halfeti, Nemrut, Harran, Nusaybin, Dara'yı da içermeli "en azından"....

MAREV'in yayınladığı "Binyılların Tanığı-Mardin ve Çevresi Gezi Rehberi/Çiğdem Maner"
Azer Bortaçina'nın "Kültürün Gerçek Tanığı-Güneydoğu Anadolu"
ve Boyut Yayınları'ndan çıkan, Sevan-Müjde Nişanyan'ın hazırladığı "Ankara'nın Doğusundaki Türkiye" böyle bir gezi için ideal yol göstericiler ve tabii ki GPS :)

1 Nisan 2010 Perşembe

home-made

Bunlar da benim home-made mutluluk elçiliği çalışmalarım :)







it's a girl!!! "boy" versiyonu da var tabii ki, vakti geldiğinde :)

mutluluk elçisi

Fikir üretemiyorsan yetenek hiçbir şeydir.
Ve varolan yeteneği-fikri de faydaya çevirebiliyorsam değmeyin keyfime..
Burada faydadan kastım, iş-para olabilir, kendini ve etrafı mutlu etmek olabilir....
Bunu paraya çevirenler var. Aferin onlara.. Onlar para, biz de mutluluk-keyif ve mutlu etme gibi faydalar sağlıyoruz bu işten.
Uzun lafın kısası, caramelistanbul diye bir site buldum, uzun zaman önce. Fakat şimdi fırsat bulabildim yazmaya.. İlginç hediye seçenekleri sunuyor. Özellikle de bekarlığa veda partilerinde, kınalarda, nişan-düğünlerde davetlilere verilecek türden minik hediyeler. Doğum günlerinde sevgili-eş-arkadaş vesaireye gönderilebilecek kişiye özel hediyeler de var. Buyurun bakın: http://www.caramelistanbul.com/
Mottosu da çok manidar "stil sahibi mutluluk elçisi".







Görüldüğü üzere, benim favorim, şekilli kurabiyeler.. Fakat isme özel nevresim takımları, havlular da görülmeye değer..