
Gidip görüp aşık oluşumun üzerinden 2 yıl da geçse, 22 yıl da geçse pek değişen birşey olacağını sanmıyorum. Ben bu Prizren'i seviyorum. Ve hala özlüyorum. Demişlerdi ki, oradaki bir çeşmeden su içenin yolu illa ki tekrar Prizren'e düşermiş.. Bakalım kısmet ne zamana.. Fakat bu rivayetin, Bosna ve Edirne için de söylene geldiğini işittim. Demek ki güzel olan ve suyun bol olduğu çoğu yer için bu tarz rivayetler mevcut. Fakat ben inanmaya devem edeceğim.
Güzel ötesi bir yer burası.. İnsanları güzel, evleri güzel, suyu güzel, dergahları güzel, dondurması, yemekleri , camileri, dereleri, bu liste böyle uzar gider... Küçücük, kirlenmemiş, sevecen bir kasaba.. Halkın büyük çoğunluğu Türk yada öyle hissediyor kendini. Öyle ki, bizimle şakır şakır Türkçe konuşan 6 yaşlarında bir çocuğa "sen Türkçe'yi nerede öğrendin" diye sorduk. Aldığımız cevap pek latifti. "Abla, ben doğdum Türkçe konuşuyordum" diye o şirin aksanıyla cevap vermişti bize.. Bir diğerineyse "Arnavut musun, Türk müsün" diye sorma gafletinde bulunduk ki, onun cevabı önce hoşumuza gitti, sonra da düşündürdü bizi, bizim çocuklarımızda bu bilinç neden yok diye.. "Burada Arnavut, Türk diye birşey yok; biz Osmanlı'yız.." Ya biz neyiz...?
Velhasılıkelam Prizren yaşanası bir yer.. Birgün tası tarağı toplayıp başka biryere taşınmaya karar verirsem listemde ilk sıralarda yer alıyor Prizren.. Tek bir kusuru var. Evlerde su yokmuş. Duyduğumuzda çok şaşırdık. Her köşe başında birer çeşme var, insanlar gelip oradan su taşıyormuş evlerine.. Çeşmelerin çok oluşunun bir sebebi de bu olsa gerek.. Neyse, olsun, ben taşınana kadar evlere su da bağlanır belki, kimbilir..

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder